SEMİNER VE KONFERANSLAR
Tüm Seminerler için Tıklayınız.
FACEBOOK
TWİTTER
Duyurular

-----

Konferanslar Seminerler Atölyeler

Amaç, İçerik ve Eğitim Süreçleri için tıklayınız 

Konferans, Seminer ve Atölye çalışması isteklerinizi
muallimmy@gmail.com e-posta adresine yazabilirsiniz.

----

Muhammet Yılmaz'ın Seminer ve Konferans Programlarından Bazıları

(Seminerlerin yeri konusu ile ilgili bilgi almak için iletişim bölümünden bilgi talep edebilirsiniz.)

 
  • 07 Mayıs 2025-DİYARBAKIR
  • 19 Nisan 2025-ERZURUM
  • 12 Nisan 2025-KAYSERİ
  • 22 Mart 2025-SAMSUN
  • 15 Mart 2025-İSTANBUL
  • 08 Mart 2025-KOCAELİ
  • 22 Şubat 2025-NİĞDE
  • 15 Şubat 2025-ESKİŞEHİR
  • 10-11 Şubat 2025-BALIKESİR
  • 21 Aralık 2024-KONYA
  • 14 Aralık 2024-BURSA
  • 07 Aralık 2024-TRABZON
  • 30 Kasım 2024-ANKARA
  • 23-24 Kasım 2024-ORDU
  • 21 Mayıs 2024-TRABZON
  • 24 Şubat 2024-KONYA
  • 17 Şubat 2024-ANKARA
  • 06-07 Şubat 2024-KOCAELİ

 

AYAĞA KALKMAK İÇİN İLKESEL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

AYAĞA KALKMAK İÇİN İLKESEL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

       “Birkaç yüzyıldır içinde bulunduğumuz zelil durumdan nasıl kurtulabilir, nasıl ayağa kalkabiliriz?” sorusuna ısrarla ve çağımıza uygun cevaplar üretmeye ve bu konuyu şiddetle tartışmaya ihtiyacımız var. Zira bu cevapları üretmeden ve üzerinde tartışmadan bu zelil durumdan kurtulmamız mümkün görünmüyor.

       İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırması ve Filistinli kardeşlerimize zulmünün şiddetini arttırması hepimizin duygu ve düşünce dünyasını yeniden Filistin üzerinden İslam coğrafyasının sorunlarına döndürdü. Malumunuz İslam Dünyası’nın her yerinde kan ve gözyaşı akıyor. Ümmet parçalandığı için birlikte hareket edemiyor. Zaten protesto, dua ve lanet etmek dışında bir tepki verecek, zulümlere karşı koyacak ve zalime haddini bildirecek gücü de yok.

       Bundan bir asır önce İslam topraklarına çullanan emperyalist güçler cetvelle çizdikleri sınırlarla halklarımızı resmi olarak birbirinden ayırmakla yetinmediler, bir de kışkırtıcı fitnelerle bu sınırları birbirimize karşı olumsuz duygu ve düşünceler beslememizi sağlayarak güçlendirdiler. Ayrıca oluşturdukları yapay devletlerin başına getirdikleri kukla yönetimlerle işgal ve sömürülerine devam ettiler.

       Aradan bir asır daha geçti, yine üzerimize çullandılar. İslam topraklarını bir yandan işgal ederken diğer yandan mezhep fitnesi ile ateşe verdiler. Filistin, Doğu Türkistan, Afganistan, Irak, Afrika ve Suriye kan gölüne döndü. Bir yandan işgalciler kan döküyor diğer yandan da Müslümanlar birbirini boğazlıyor.

       Peki, bu toplumların içinde yaşadığı devletler ve yöneticileri ne yapıyor? Bu kukla yönetimlerde kral veya cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişiler var ama ortak yönleri diktatör olmaları. Diktatörler ve çevrelerindeki eşkıya grubu kendi halklarını baskı ve zulüm ile sindiriyor ve en basit hak arama taleplerini bile isyan olarak nitelendiriyor. Halkı içerden veya dışarıdan bir düşman ile korkutup kendilerine veya hamilerine hizmet etmeleri gerektiğine inandırıyor. Mesela İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslam ülkelerinin çoğu komünizm tehdidi ile Amerika’nın kucağına itilirken, bugün karşı mezhep, cemaat veya ideolojik yaklaşımları tehdit olarak gösterip kendi iktidarlarını sağlamlaştırılmaktadırlar. Böylece hem kendilerine hem de efendilerine sömürme alanları açmış oluyorlar.  

       Bu manzaraya büyük oranda batılı emperyalistler sebep olsa da onlar görevlerini yapıyorlar.  Onları suçlamak ve lanetlemek sorunu çözmeyecektir. Peki, ne yapılmalıdır?

       Her biri bir yazıyı oluşturabilecek ve tartışılması gereken bazı çözümleri şimdilik sadece başlıklar halinde yazmakla yetinmek istiyorum. Ayrıca tarihe tanıklık etmesi açısından bu çözümleri ilkesel anlamda olmazsa olmaz olarak gördüğümü de ifade etmek istiyorum.

1.      Yanlış Din (İslam) algısını düzeltmeliyiz: Uyuşturan, tembelleştiren, miskinleştiren kaderci din anlayışından sıyrılıp uyandıran, harekete geçiren gerçek dine, İslam’a dönmeliyiz.

2.      Sorunlarımızı Kur’an’ın ışığında akıl ve bilimin ilkeleri ile çözebileceğimizin farkında olmalıyız.

3.      Pozitif bilimler ile din bilimlerini karşılaştırıp birine öncelik verme hastalığından vazgeçmeliyiz. Her birinin işlevinin farklı olduğunu ve yarıştırılmaması gerektiğini anlamalıyız.

4.      Sosyal bilimlere ve felsefeye üvey evlat muamelesi yapmamalıyız. Zeki ve başarılı çocuklarımızı sadece fen bilimlerinde değil dengeli bir şekilde sosyal bilimlerde de okutmalıyız.

5.      Mezhep, tarikat, cemaat gibi farklılıkları kutsallaştırma ve kimlik olarak kabul etme huyumuzdan vazgeçmeliyiz. Farklılıkları ortadan kaldırılması gereken bir şey olarak değil, bir zenginlik olarak görmeliyiz.

6.      Sorunlarımızın çözümü için kurtarıcı veya mucize beklememeliyiz. Okumalı, düşünmeli, çalışmalı, üretmeli, kendimize ve Allah’a güvenip dua etmeliyiz.

7.      Emperyalistlerin teknik üstünlüklerini sadece cihaza dönüştürüp bize satmadıklarını, aynı zamanda silaha dönüştürüp bize doğrulttuklarının farkında olmalıyız. Bu sebeple silahların gücünü ancak silahlarla durdurabileceğimizi kabul etmeliyiz. Bunu başarmak için değerlerimize sahip çıkarak aklımızı kullanmalı ve bilim üretmeliyiz.

8.      Merkezinde insan olan, insan için yeni bir medeniyet inşa etmemiz gerektiğini bilmeliyiz. Medeniyetin de felsefi, sanatsal, kültürel ve bilimsel birikimlerle kurulabileceğinin farkında olmalıyız.

9.      Ancak eğitimle ayağa kalkabileceğimizin bilinciyle, bize ait yeni bir eğitim sistemi oluşturmalı, programlı, planlı ve disiplinli çalışmalıyız.

       Bazılarını sıralamaya çalıştığım bu çözüm önerileri hem yapıcı eleştirilere açıktır hem de bunları eksiltmek veya çoğaltmak mümkündür. Gayret bizden başarı Allah’tandır.

       Selam, sevgi ve saygılarımla…

Muhammet YILMAZ

Öğretmen/Eğitimci-Yazar

Web: www.muhammetyilmaz.com  

Twitter: https://twitter.com/muhammet_yilmaz