SEMİNER VE KONFERANSLAR
Tüm Seminerler için Tıklayınız.
FACEBOOK
TWİTTER
DUYURULAR

YANINLANMIŞ KİTAPLARIMIZ

(İncelemek için tıklayınız)

 

DİJİTAL DİKTATÖRLÜK

DİJİTAL DİKTATÖRLÜK

Hayati tehlikesi olan hastalığınızın tedavisi karşılığında sizden düşüncelerinizin okunmasına ve beyninizin kontrolünün ele geçirilmesine izin vermeniz istenseydi ne yapardınız? Biliyorum oldukça zor bir karar. Ama büyük ihtimalle çoğumuz sağlığı tercih ederdik.

Yuval Noah Harari İsrail’li bir tarihçi. İnsanlığın geçmişini araştırıyor ve geleceği ile ilgili öngörülerde bulunuyor. Geçen hafta Davos’ta yapılan 2018 Dünya Ekonomik Forumunda yaptığı konuşmada ilginç tespitlerde bulundu. Harari’ye göre biz muhtemelen insan türünün son jenerasyonuyuz. Birkaç yüzyıl sonra dünya bizden çok daha farklı varlıklar tarafından yönetilecek. Bilgiye sahip olan insanlar sadece insanlığın geleceğini değil, hayatın kendisinin geleceğini de kontrol edecekler.

Kadim çağlarda en önemli güç topraktı. Toprağı elinde bulunduran feodal yapılar ve siyaseti yönlendiren aristokratlar toplumu yönetiyordu. Son iki yüz yılda makineler toprakların yerini aldı. Sanayi devrimiyle birlikte kapitalist zümre toplumu yönetme gücünü eline aldı. Buna karşılık işçi sınıfı ortaya çıktı ve dünya bu iki zümre arasında bir mücadeleye sahne oldu.

Fakat bu durum değişmeye başladı. Artık makinelerin yerini bilgi almaya başladı. Bilgi kimlerin elindeyse dünyayı onlar yönetecek. Dünyayı ve insanları yönetme gücünü ele geçirmek isteyen dijital zümreler harıl harıl çalışıyorlar. Hedeflerinde insan beyni var. İnsanların ne düşündüklerini öğrenme, öğrendiklerini de bilgiye dönüştürüp güç elde etmenin peşindeler.

İki Büyük Devrim Bir Dijital Diktatörlük Doğurmaya Gebedir

Bugüne kadar insanların zihinlerinden neler geçirdiği ve beyinlerindeki bilgilerin neler olduğu bilinemiyor ve bu bilgiler elde edilemiyordu. Ancak bu durum iki devrimsel olay sayesinde değişmeye başladı. Birincisi bilgisayar biliminin ilerlemesi, makine öğrenmesi ve yapay zeka alanındaki gelişmeler, ikincisi ise biyoteknoloji ve özellikle beyin bilimindeki ilerlemelerdir.

Bu iki devrimin birleşmesinden ortaya çıkan en büyük icat biyometrik sensördür. Bu sensörün insan beyni ve vücudundaki biyokimyasal süreçleri bilgisayarın depolayabildiği ve analiz edebildiği elektronik sinyallere dönüştürmesi beklenmektedir. Yeterli hesaplama gücüne ve biyometrik bilgiye sahip olduğunda bizi bizden daha iyi tanıyan algoritmalar geliştirilecektir ve bundan ne kadar uzak durmaya çalışsak da başarılı olma ihtimalimiz oldukça düşüktür. Çünkü internette dolaştığımız ve video izlediğimiz sürece bu algoritmalar bizim göz hareketlerimizi, kan basıncımızı ve beyinsel aktivitelerimizi izleyecekler.

Bugün nasıl bilgisayarlarımızın, telefonlarımızın, e-mail hesaplarımızın, banka bilgilerimizin ele geçirilmesi tehlikesi söz konusu ise yakın bir zamanda beynimizin ele geçirilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız. Bunun sonucunda mesela bir internet kullanıcısının nasıl bir içecek ve yiyecek istediği tespit edilecek hatta insanların beyin kontrolü ile tüketmek istemesi sağlanarak ona ihtiyaçları/ihtiyaç hissettikleri pazarlanacak.

İnsanı insandan daha iyi tanıyan bir algoritmaya sahip olduğumuzda bizim isteklerimizi öngörebilecek ve duygularımızı manipüle edebilecek ve hatta bizim yerimize kararlar alabilecek bir sistem oluşmuş olacak. Eğer insanoğlu bu tehlikeye karşı dikkatli olmaz ve tedbirler almaz ise maalesef insanlık bir dijital diktatörlük ile karşı karşıya kalacak.

İnsanlık Allah’ın tasarladığı doğal süreçlerden geçerek bugüne geldi. Ama eğer dijital diktatörlüğün insanları ele geçirmesinin önü alınamaz ise bundan sonra dünyanın, bilgiyi elinde bulunduran insanların ve yapay zekânın kontrolündeki bir sürece girme ihtimali vardır. Eğer tedbir almazsak küçük bir sınıf sadece toplumların özelliklerini kontrol etmekle kalmayacak dünya üzerindeki yaşam formlarına da şekil verecek.

Dijital diktatörlüğe birkaç on yıl kaldı. Dijital diktatörlüğün hangi boyutlara ulaşabileceğine dair şu örneğe dikkat etmenizi öneririm: Diyelim ki kolunuzda bir bileklik var ve bu bileklik duygu ve düşüncelerinizi okuyabiliyor ama siz bunu bilmiyorsunuz. Devlet başkanının resminin bulunduğu bir odaya girdiğinizde kan basıncından ve beyin dalgalarınızdan düşünceleriniz okunacak ve o lider hakkında neler hissettiğiniz anlaşılacak.

İnsanoğlunun toprağı ve makineleri kontrol etme konusunda bir tecrübeye sahip olmasına rağmen bilgiyi kontrol etme konusunda henüz yeterli deneyimi yoktur. Çünkü bilgi makineden ve topraktan farklı olarak aynı anda her yerdedir, ışık hızıyla hareket eder ve istediğimiz kadar kopyalanabilir. Yani kontrolü oldukça zordur; kimin elinde ise iyi veya kötü yönde rahatlıkla kullanılabilir.

İleride en büyük savaş gizlilikle ve sağlık arasında olacak. İnsanlar sağlık hizmeti almak için zihinlerinin içinde ne olduğu bilgisini verme şartıyla karşı karşıya kalabilirler. İnsanlar sağlığı tercih edecek belki de bazı yerlerde bunu kabul etmeyenlerin sigortası bile yapılmayacak.

 Peki, bu durumda insanlar neler yapabilir?

Panik olmamalıyız sadece farkında olmalıyız. Bu bizim yüzleşmemiz gereken bir sorun. İnsanlardan küçük bir kısmının dijital diktatörlüğü engellemeye çalışması işe yaramayacak. Bu sebeple bilgiye sahip olacak iyi insanların; şairlerin, edebiyatçıların, sanatçıların, filozofların, bilim insanlarının, siyasetçilerin çoğalmasına ihtiyacımız olacak. Çünkü bu konuda dijital şirketler, istihbarat örgütleri ve devletler arasında büyük bir yarış başlamış durumdadır.

Buraya kadar yazdıklarım Harari’nin konuşmasından anladıklarımın yazıya dökülmüş bir özetidir. Dünyadaki bilimsel gelişmeler Sayın Harari’yi doğrular nitelikte göstergelere sahiptir.

Sayın Harari konuşmasında, bilgiyi elinde bulunduran iyi insanların çoğalmasından başka bir öneride bulunmuyor ve başka bir çözüm bilmediğini söylüyor. Harari’nin önerisine ek olarak, insanlığın sonunu getirecek bir dijital diktatörlüğe engel olmak için; tek bir üstün güç kabul etme bilinci ve bu bilince dayalı yaşamak anlamına gelen tevhit inancına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Tevhit her türlü köleleşmenin, kula kulluğun panzehiridir. Tevhit zihinsel özgürlük ve o zihinsel özgürlüğün ne pahasına olursa olsun korunması demektir. Tevhit insanı gerçek özgürlüğe ulaştırıp insan olmanın gereklerini yerine getirmesini sağlayan güçlü bir inançtır.

Tevhidin insanı nasıl özgürleştirdiğine dair en güzel örnek Hz. Muhammed’in bilinci ve mücadelesidir. Hz. Muhammed Mekke’de bir grup insanla birlikte, bedenlerinin yanında ruhlarına da sahip olmak isteyen egemen güçlere karşı büyük bir mücadele vermiş ve başarılı olmuştur. Hz. Muhammed’in verdiği bu mücadelenin itici gücü tevhit inancıdır. Bugün de böyle bir mücadele vermeye ihtiyacımız vardır.

Dijital diktatörlüğe karşı mücadele edecek nitelikteki insanları bugünkü eğitim yaklaşımlarımız ve din anlayışımızla yetiştirmemiz mümkün değildir. Hatta şu gerçeği de ifade etmeliyim ki bugünkü eğitim yaklaşımlarımız ve din anlayışımız dijital diktatörlüğün işini kolaylaştıracak insanlar yetiştirmeye daha müsaittir.

Dijital diktatörlüğe karşı direnmek, insanlığın özgünlüğünü ve onurunu korumak için vahyin inşa etmek istediği tevhit inancına sahip nesiller yetiştiren eğitim modeline ihtiyaç vardır. Dünya malına ve mülküne değer vermeyen, gerektiğinde özgürlüğü için her türlü mücadeleye cesaret edebilen, bütün sömürü düzenlerine karşı durabilecek bilinç düzeyine ulaşmış bireyler yetiştirecek bir eğitim inkılâbına ve din anlayışı oluşturmaya ihtiyacımız ve bunu başarabilecek gücümüz vardır.

Saygılarımla.

Muhammet YILMAZ

Eğitimci-Yazar

www.muhammetyilmaz.com