SEMİNER VE KONFERANSLAR
Tüm Seminerler için Tıklayınız.
FACEBOOK
TWİTTER
Duyurular

-----

Konferanslar Seminerler Atölyeler

Amaç, İçerik ve Eğitim Süreçleri için tıklayınız 

Konferans, Seminer ve Atölye çalışması isteklerinizi
muallimmy@gmail.com e-posta adresine yazabilirsiniz.

----

Muhammet Yılmaz'ın Seminer ve Konferans Programlarından Bazıları

(Seminerlerin yeri konusu ile ilgili bilgi almak için iletişim bölümünden bilgi talep edebilirsiniz.)

 
  • 24 Şubat 2024-KONYA
  • 17 Şubat 2024-ANKARA
  • 06-07 Şubat 2024-KOCAELİ
  • 20 Ocak 2024-ANKARA
  • 09 Ocak 2024-ÇATALCA
  • 06 Aralık 2023-AKSARAY
  • 30 Kasım 2023-KONYA
  • 21 Kasım 2023-GÜNGÖREN
  • 18 Kasım 2023-BURSA
  • 09 Ekim 2023-İSTANBUL
  • 13 Eylül 2023-ANKARA
  • 06 Eylül 2023-İSTANBUL
  • 05 Eylül 2023-KOCAELİ
  • 01 Eylül 2023-ANKARA
  • 21 Temmuz 2023-RİZE
  • 02 Mayıs 2023-DENİZLİ
  • 15 Nisan2023-İSTANBUL

 

DİN EĞİTİMİNİN NİTELİĞİ SORGULANMALIDIR!

Din Eğitiminin Niteliği Sorgulanmalıdır!

Din eğitimi bu defa Prof. Dr. Üstün Dökmen’in “Herkesin din dersi 5’ti ama bunca hırsız, ahlaksız, uğursuz nereden çıktı” sorusuyla yeniden gündeme geldi.  Sayın Dökmen’in sözleri hem eğitim bilimleri hem de Din Derslerinin statüsü açısından sorunlu olmakla birlikte vurgulamak istediği konu açısından yerinde bir eleştiri olarak kabul edilebilir.

Din derslerine yapılan eleştiri eğitim sistemindeki bütün dersler için geçerlidir. Mesela eğitim sistemimiz öğrencilere yüzlerce saat yabancı dil öğretiyor ama öğrenciler yabancı dil bilmiyor; tarih öğretiyor ama insanlar tarihi nasıl okuyup anlayacağını bilmiyor... Aynı sorun din dersleri için de geçerlidir. Dördüncü sınıftan itibaren lise son sınıfa kadar her yıl Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi veririz ama öğrencilere dinin ne olduğunu bile doğru düzgün öğretemeyiz.

Sayın Dökmen’in eleştirisi, ölçme değerlendirme açısından da çelişkilidir. Eğitim sistemimizde derslerin, öğrencinin sınavlardan aldığı puanlar üzerinden bağıl değerlendirmesi yapılmaktadır. Bağıl değerlendirme öğrencilerin öğrendiklerini uygulayıp uygulamadığını ölçmez. Dersin kazanımların davranışa dönüşmesini mutlak değerlendirme ile ölçülebilir. Eğitim sistemimizde derslerin mutlak değerlendirmesi neredeyse hiç yapılmamaktadır.

Bir diğer konu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin statüsü ile ilgilidir. Bu derste Anayasa gereği öğretim yapılmakta, eğitim verilmemektedir. Eğitimi verilmeyen bir dersi alan öğrencilerin neden bu derste öğrendiklerine uygun davranmadıklarını sormak pek adaletli bir yaklaşım değildir. Ayrıca Sayın Dökmen’in bu söyleminin politik bir yönü olduğu söylenebilir. Eğitim psikolojisi alanında uzman birinin bizim yukarıda eğitim sistemimizle ilgili sıraladığımız bilgileri bilmemesi düşünülemeyeceğine göre “Herkesin din dersi 5’ti ama bunca hırsız, ahlaksız, uğursuz nereden çıktı” sözlerinin masumiyeti şüphelidir.

Bütün bu gerçeklere ve itiraz noktalarına rağmen ülkemizdeki din eğitiminin kalitesi acil olarak sorgulanmalıdır. Çoğunluğu Müslüman olan bir toplumda yaşıyoruz. Komşu ve akrabalarla ilişkilerimizden çevre temizliğine, ticaretteki dürüstlüğümüzden yönetimdeki adalete kadar kendimize baktığımızda inandıklarımızla yaşadıklarımız arasında büyük boyutlarda çelişkilerin olduğu bir gerçektir.

Dini ve kültürü nasıl olursa olsun her toplumda ahlaki yozlaşma görülebilir. Önemli olan bu ahlaki yozlaşmanın boyutları ve yaygınlık derecesidir. Müslümanların yaşadığı bir toplumda görülmemesi gereken boyutlarda bir ahlaki yozlaşmadan bahsetmek mümkündür.

Son yıllarda seçmeli din derslerinin ve İmam Hatip okullarının sayısının artması din eğitiminin daha fazla tartışılmasını gerektirmektedir. Konu ile ilgili sormamız gereken temel soru şu olmalıdır: “Türkiye’de nicel olarak artan din eğitimi ve öğretimi imkânlarına göre nitelikli bir din eğitimi verilebilmekte midir/verilebilecek midir?”

Yukarıdaki sorunun “verilebilmekte midir?” kısmına din eğitimine kafa yoran, bu konuda yazıp çizen din eğitimcilerinin çoğunun “hayır” diyecekleri kanaatindeyiz. Peki, bundan sonra din eğitiminde kalitenin artması mümkün müdür? Bu soruya hemen her din eğitimcisinin “inşallah”, “tabii ki” ve “ümitliyiz” şeklinde cevap verecektir. İnşallah yanılmış oluruz ama üzülerek belirtmek gerekir ki bugünkü din algısı ve din anlayışı ile bu temennilerin gerçekleşme ihtimali zayıftır.

 

Neden mi?

Kaliteli din eğitiminin önünde birbiriyle bağlantılı iki önemli engel vardır. Bu engeller aşılmadıkça nitelikli din eğitimi verilmesi mümkün değildir. Bunlardan biri din algısı diğeri de din eğitimi anlayışıdır. Maalesef hem halkımızın hem de din eğitimcilerinin önemli bir kısmının tutucu, şekilci, geleneği kutsayan, Kur’an ve Sünnetten başka kaynaklar kabul eden bir din anlayışı vardır. Bu din anlayışı İslam’ın anlam boyutunu, geliş amacını, insan ve toplum için ne ifade ettiğini ikinci plana itmekte ve bu sebeple de çağımız insanına hitap etmekten ve sorunlara çözüm üretmekten uzak bir din anlayışıdır.

Din eğitimi anlayışımız da sorunludur. Dini anlama sorunu olanların nitelikli din eğitimi vermeleri mümkün değildir. Bir eğitimci konuyu doğru anlamışsa doğru, yanlış anlamışsa yanlış öğretir. Biz din eğitimcilerinin en azından bir kısmımızın İslam’ı doğru anlama sorunları vardır. İslam’ı doğru anlamak için, dinin ilkelerinin nedenselliği aklın ve bilgi birikiminin sınırları içinde sorgulanmalıdır. Neye niçin inandığını bilmeyen, yaptığı ibadetin amacının farkında olmayan Müslümanlar iman ve ibadetlerini davranışa yansıtamamaktadırlar. Burada din ile ilgili bilgilerin sade kuru bir bilgi olarak öğretilmesinin de etkisi vardır. Tutucu, kuralcı ve şekilci bir anlayışla; Kur’an okumayı, Hz. Muhammed’in kronolojik hayat hikâyesini ve 32 farzı öğreterek kaliteli din eğitimi yapılamaz.

 

Peki, ne yapılmalıdır?

 Başta İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip Liselerinde olmak üzere din eğitimi ile ilgili bütün kurumlarda felsefe ve sosyal bilimlere değer verilmelidir. Din eğitimi verilen ve din eğitimcisi yetiştirilen kurumlarda dinin anlam boyutu ön plana alınmalı, İslam’ın tarihsel özelliği göz önünde bulundurularak anlaşılmalı ve öğretilmelidir. Kur’an’ın yüzünden okunması ve ezberletilmesi kadar vahyin anlaşılmasının ve amacının bilinmesine de değer verilmelidir. Hz Muhammed’in öğretiminde sadece kronolojik hayatı ile yetinilmemeli onun örnekliği ile İslam’ı nasıl yorumladığı ve yaşadığı öğretilmeli. Peygamberimizin nerede ne yaptığı ve ne söylediğini öğretmekten daha önemli olan neyi niçin yaptığı ve hangi sözü hangi şartlarda söylediğinin öğretilmesi olmalıdır. Ahlak eğitimi din eğitiminden daha farklı ilkelere göre yapılmalıdır. Bu sebeple İslam ahlakı özel bir alan olarak görülmeli ve ahlak eğitiminin gerektirdiği ilkeler ve yöntemlerle verilmelidir.

Temel yaklaşımlar şeklinde özet olarak yukarıda sıralamaya çalıştığımız konular üzerinde tartışmaya, stratejiler belirlemeye, programlar geliştirmeye ihtiyaç vardır.  Bu çalışmaların hangi yöntemlerle yapılabileceği ile ilgili başka bir yazıda görüşmek dileklerimle Allah’a emanet olunuz.   

01.02.2015

Muhammet YILMAZ

Öğretmen/Eğitimci-Yazar

https://twitter.com/muhammet_yilmaz