SEMİNER VE KONFERANSLAR
Tüm Seminerler için Tıklayınız.
FACEBOOK
TWİTTER
Duyurular

-----

Konferanslar Seminerler Atölyeler

Amaç, İçerik ve Eğitim Süreçleri için tıklayınız 

Konferans, Seminer ve Atölye çalışması isteklerinizi
muallimmy@gmail.com e-posta adresine yazabilirsiniz.

----

Muhammet Yılmaz'ın Seminer ve Konferans Programlarından Bazıları

(Seminerlerin yeri konusu ile ilgili bilgi almak için iletişim bölümünden bilgi talep edebilirsiniz.)

 
  • 24 Şubat 2024-KONYA
  • 17 Şubat 2024-ANKARA
  • 06-07 Şubat 2024-KOCAELİ
  • 20 Ocak 2024-ANKARA
  • 09 Ocak 2024-ÇATALCA
  • 06 Aralık 2023-AKSARAY
  • 30 Kasım 2023-KONYA
  • 21 Kasım 2023-GÜNGÖREN
  • 18 Kasım 2023-BURSA
  • 09 Ekim 2023-İSTANBUL
  • 13 Eylül 2023-ANKARA
  • 06 Eylül 2023-İSTANBUL
  • 05 Eylül 2023-KOCAELİ
  • 01 Eylül 2023-ANKARA
  • 21 Temmuz 2023-RİZE
  • 02 Mayıs 2023-DENİZLİ
  • 15 Nisan2023-İSTANBUL

 

Öğrenciler Kölemiz Değil Eğitmekle Görevli Olduğumuz Bireylerdir!

Öğrenciler Kölemiz Değil Eğitmekle Görevli Olduğumuz Bireylerdir! (Kimse kızmasın kendime yazdım)

            Eğitimci ve eğitim yöneticisi işini hem teorik hem de pratik olarak iyi bilmelidir. Eğitimin temel ilkeleri vardır. Eğitimciler ve eğitim yöneticileri işlerini bu ilkelere göre yürütmelidir. Eğitimcinin öğrencilere yaklaşım, öğretim yöntem ve teknikleri gibi konularda eğitimci olmayan mahalledeki Mehmet amcadan bir farkı olmalıdır. Yoksa öğrencilerle Mehmet amcanın iletişimi kadar iletişim kurabiliyor, onun öğretebildiği kadar öğretiyorsa kendisine “eğitimci” veya “öğretmen” denmesinin bir anlamı olmaz.

            Öğretmenler ve eğitim yöneticileri sosyal zekâlarını ve psikolojik algı becerilerini zinde tutmalı ve her zaman kullanmalıdır. Fakültede bizlere eğitim dersleri kapsamında; eğitim felsefesi, eğitim sosyolojisi ve eğitim psikolojisi gibi dersler verilir. Bu derslerin amacına uygun verilmiyor olması onların gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Öğretmen ve eğitim yöneticilerinin bu konularda kendilerini yetiştirmesi gerekir. Çünkü bu alanların bilgisi bize, insanı ve toplumu anlamak için gereklidir. İnsanı tanımadan, sosyal ve psikolojik davranış kalıplarını bilmeden öğrencilerin algılarını ve davranışlarını yönetmek mümkün olmaz.

            Eğitim kurumlarında uygulanmak üzere geliştirilmiş mevzuat vardır. İstenmeyen davranışları olan öğrenci ile ilgili nasıl bir yöntemin uygulanması gerektiği, psikolojik yardım ilkeleri çerçevesinde ana hatlarıyla bellidir. Öğretmen veya eğitim yöneticisinin kendi kafasına göre mevzuatın ve bu ilkelerin dışında davranma hakkı yoktur. Örneğin sınıfta arkadaşlarını rahatsız eden ve dersin işlenişini engelleyen bir öğrenciye önce rehberlik yapılmalı, eğer bu rehberlik bir işe yaramıyorsa o zaman veli görüşmeleri veya disiplin işlemleri devreye sokulmalıdır. Bunları yapmadan öğretmen veya yöneticilerin öğrenciye bağırma, hakaret etme, derslerden mahrum bırakma gibi soruna kişisel çözüm üretme hakları yoktur. Aynı şekilde kıyafeti uygun olmayan bir öğrenciye yapılacak işlemler de bellidir. Bir eğitimci olarak öğrencilerimize uygun bir yaklaşımla öğüt ve önerilerde bulunabiliriz. Ama onun kıyafetinin dini, ahlaki veya kültürel açıdan uygunluğunu onu rencide edici şekilde sorgulamak veya kıyafetinden dolayı öğrenciyi okula kabul etmemek gibi bir hakkımız yoktur.

            Değerli eğitimci arkadaşlarımdan bazılarının şimdi bana çok kızdıklarını tahmin ediyorum. Arkadaşlardan bazılarının, “Zaten öğrenciler şımarık, veliler haddini bilmiyor, öğretmenler şiddete maruz kalıyor, mağdur olan biziz, siz de bizi suçlu ilan ettiniz, sizin söylediğiniz gibi davranırsak işimiz daha da zorlaşır ve bu meslek icra edilemez hale gelir!” şeklinde yazdıklarıma itiraz etme ihtimali vardır. Onlara da birkaç hatırlatmada bulunmak isterim.

            Değerli müdürüm, müdür yardımcım ve öğretmen arkadaşım, eğitim sistemimiz sorunludur, eğitim politikaları yanlıştır, eğitim iyi yönetilmemektedir, veliler çocuklarına gereken ilgiyi göstermemekte ve okula yardımcı olmamaktadır. Bunlar doğrudur ve ülkemizin bir realitesidir. Ancak bu gerçekler ve doğrular bizim eğitimci tavrımızdan ödün vermemizi gerektirmez. Eğitimci kimliğimizden ödün vermenin bize, öğrencilerimize, eğitimimize ve ülkemize bir faydası yoktur. Öğrenciler on sekiz yaşına kadar çocuktur ve çocuk muamelesi görmek hakkıdır. Çocuklar hata yapabilirler. Biz, onların hatalarını düzelterek hatayı tekrarlamalarına engel olmalıyız. Bu çocuklara, önce anne babaları sonra da biz öğretmenleri iyi örnek olamamış olabiliriz, iyi eğitim/terbiye verememiş olabiliriz. Büyükleri olarak birimizin yaptığı yanlışın ceremesini ondan sonra öğrencilerle muhatap olan, eğitimleriyle ilgilenen başka birimiz çekiyor olabilir. Bu sebeple biz işimizi doğru yaparsak başka bir insanın işini kolaylaştıracağımızı unutmamalıyız.

            Eğitimciler olarak şunu iyi bilmeliyiz ki, biz iyi olursak öğrenciler de iyi olurlar, biz onları seversek onlar da bizi severler. Biz onlara insan muamelesi yaparsak onlar da insan gibi davranırlar, biz onların haklarına ve onurlarına saygı duyarsak onlar da bizim haklarımıza ve onurumuza saygı duyarlar.

            Haddimi aşmak ve sizi üzmek istemem ama sonuç olarak;

        Müdür ve yardımcısı amcalar siz kral değilsiniz, oturduğunuz koltuk da babanızın değil milletin malıdır. Öğretmen abiler biz gardiyan değil eğitimciyiz. Hepimiz halkın çocuklarına eğitim hizmeti vermek üzere görevliyiz. Mevzuatın bize verdiği yetkileri kullanma hakkımız vardır. Onun ötesi haddimizi aşmaktır. Hiç kimsenin hiçbir şekilde öğrencilerin onurunu zedelemeye, “İsteyen bu okuldan gidebilir” diyerek öğrencileri okuldan kovmaya, istenmeyen davranış yaptı diye dersten atmaya, hakkını savunan öğrencileri yöneticilik veya öğretmenlik pozisyonunu kullanarak susturmaya hakkı yoktur.

Not: Bu yazının kendi kurumumla ve çalışma arkadaşlarımla bir ilgisi yoktur. Eğitim sistemimizin genel sorunları çerçevesinde yazılmıştır.

Muhammet YILMAZ

Öğretmen/Eğitimci-Yazar

https://twitter.com/muhammet_yilmaz